Büyük Taklid Merci'i Sayın Seyyid Ali Hüseyni Sistani’nin Bürosunun Resmi İnternet Sitesi

Merceiyet Makamının İmam-ı Zaman’ın Gaybet Döneminde Müminlere Tavsiyeleri


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
Yüce Merceiyet Makamı Ayetullah Sistani’nin Bürosu
Allah’ın selamı rahmet ve bereketleri üzerinize olsun
Şaban ayının ortası ve Hz. Mehdi’nin kutlu doğum gününün arifesinde bu hayırlı münasebetle Yüce Merceiyet Makamının, o hazretin gaybeti döneminde Ehlibeyt takipçilerinin ne gibi sorumlulukları olduğunu beyan buyurmasını istirham ediyoruz.



Yüce Allah’ın Adıyla


Tüm müminlerin – Yüce Allah onları aziz kılsın – vazifesi şu gerçeği daima zihinlerinde canlı tutmalarıdır ki Hazreti Mehdi (a.s) noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah tarafından onların üzerine atanmış asrın imamıdır; ancak ilahi hikmet, zuhuruna izin verileceği zamana kadar gözlerden gizli kalmasını gerekli kılmıştır.
Binaenaleyh müminlere vacip olan; o hazreti tanımanın, ona inanmanın ve ona sevgi beslemenin yanı sıra o hazreti çokça anmalarıdır. Müminler gizlide ve kendi oturumlarında o hazret için dua etmekten gafil olmamalıdırlar. Hz. Mehdi ve babalarının (a.s) isimlerini canlı tutan ve zalimlerin onlara yaptığı zulümleri hatırlatan merasimlere gerekli ihtimamı göstermelidirler.
O hazretin gaybet döneminde her tarafa yayılmış olan zulüm ve kötülükleri müşahede etmekten ne kadar üzüldüğünü, dindeki sapkınlıkları ıslah etmek ve Allah’ın kulları arasında adaleti uygulamak için zuhura ne kadar çok özlem duyduğunu sürekli hatırlamalıdırlar.
Müminler o hazretin kendilerine özel teveccühte bulunduğunu bilmeli, onlara baba ve annelerinden daha şefkatli olduğunu, durum ve ahvallerinin o hazret için son derece önemli olduğunu, onlara dua ve inayette bulunma sözünü verdiğini unutmamalıdırlar. Müminlere yakışan, hacetlerinin gerçekleşmesi ve sıkıntılarının bertaraf olması için o hazretin makamına tevessül etmeleridir.
O hazretin teşrif edeceği anı her an beklemelidirler; onun zuhuruyla kendilerine ve tüm ümmete ulaşacak kurtuluş için dua etmelidirler. Basiret, yakin ve itaat ile kendilerini zuhura hazırlamalıdırlar.
O hazrete itaat edip rızasını kazanmak, ona karşı gelmekten ve hoşnutsuzluğundan sakınmak için çok çalışmalıdırlar. Zira o hazrete itaat Allah’a itaattir ve hoşnutluğu Yüce Allah’ın rızasına eşdeğerdir. Nitekim ona itaatsizlik ve onun hoşnutsuzluğu, Allah’a karşı gelmektir, Allah’ın hoşnutsuzluğu sayılmaktadır.
O hazrete itaat, Yüce Allah’ın Peygamberine (s.a.a) ve masum imamlara buyurduğu iman merhalelerini korumakla; doğru inancı, şer’i vazifeleri öğrenmek ve onlara amel etmekle olur. Bu yüce şahsiyetler tarafından gelen desturlar esasına göre nefislerini günahlardan arındırmak ve ahlaki erdemlerle bezemekle, onların öğütlerini kabul edip yollarını sürdürmekle olur.
Her mümin davranışı, ahlakı ve karakteriyle onlar için ziynet olmalıdır, onlara utanç vesilesi olmamalıdır. Dolayısıyla herkes bu yüce dinin öğretilerine uymakla yükümlüdür. Genel olarak farzları yerine getirmek, günahları ve kötü davranışları terk etmek, beğenilen ahlaki erdemlerle bezenmek, nezaketli olmak, başkalarını incitmekten kaçınmak, güzel sözlü olmak, mustazafların, fakirlerin, yetimlerin ve düşkünlerin elinden tutmak, anne-babaya iyilikte bulunmak, akrabalık bağlarını riayet etmek gibi Yüce Allah’ın, Peygamberinin (s.a.a) ve İmamın (a.s) hoşnutluğuna vesile olan, dünya ve ahiret saadetini temin eden işlere yönelmelidirler.
Gaybet döneminde müminler aralarında hâkim olan sevgi esasına göre birbirlerine iyilik ve takvada yardım etmelidirler, hakkı ve sabrı birbirlerine tavsiye etmelidirler, ayrılık ve tefrikadan, birbirlerine kin gütmekten kaçınmalıdırlar.
Yüce Allah’ın, yaşantılarına genişlik verdiği zenginler, şer’i haklarını ödemenin yanı sıra ortaya çıkan zaruri durumlarda ve iyilik ilkelerinin gerektirdiği hallerde fakirlere, ihtiyaç sahiplerine, mustazaflara ve düşkünlere yardım etmelidirler. Zira her kim o hazretin dostlarından birine yardım ederse o hazretin şahsına yardım etmiş gibi olur. Çünkü onların hepsi o hazretin iyalidir/ailesidir. Ancak Yüce Allah’ın iradesi, o hazretin bilinmeyen bir zamana kadar gaybette kalması yönünde tecelli etmiştir.

 
 Herkesin vazifesi, o hazretin gaybeti döneminde ortaya çıkan saptırıcı şüphelere ve yıkıcı fitnelere düşmekten kaçınmaktır. Bunların en kötüsü, insanların inançlarını gevşeten ve onları dindarlıktan veya velayet dairesinden saptıran şüphelerdir.

Bunlardan biri, İmamın özel temsilciliği ve o hazretle sürekli irtibat halinde olduğu iddiasında bulunan, o hazretten birtakım özel talimatlar nakleden kimselerin tuzağına düşmektir. Bu tür kimseler Ehlibeyte müracaat eden Şiaların köklü inancını çalan haydutlardır. O hazretin gaybetinden bugüne kadar geçmiş olan on iki asırlık süreçte tüm müminlerin o hazretin yönlendirmesiyle esas aldığı ve her türlü kuşkudan uzak olan yöntem, daima bu mezhebin dinamizmini sağlamıştır. O hazret dostlarını ve takipçilerini dini alanda şüphelerle karşılaştıklarında ilmi merhaleleri dikkate alarak adil ve takva sahibi fakihlere yönlendirmiştir. O fakihler ki hidayet önderleri olan Ehlibeyt imamlarının öğretileriyle hidayet bulmuş müçtehitlerdir. Herkes üzerinde Allah’ın hücceti olan o hazret, bu vasıflara haiz olan fakihleri halk üzerinde kendisinin hücceti saymıştır.
Yıkıcı bidatlerden biri de halkı, imamlara (a.s) isnat edilen her konuya davet etmek, din adına rahatlıkla görüş vermektir. Bunun neticesi, dini metinlerde tahlil kapasitesinden yoksun ve gerekli ihtisasa sahip olmayan kimselerin, gerçek manada bilgili ve dini sahada uzman olan, ilmine amel eden âlimlerin yerini almasıdır.
Tahribata yol açan bidatlerden biri de ortaya atılan birtakım şüphelerle dinin temel ilkelerini ve onun sabit konularını inkâr etmektir. Dinin emirlerine amel etmek kendisine ağır gelen birinin bunları inkâr etme veya bunları sorgulayarak şüphe yaratmaya hakkı yoktur. Zira itaatsizlik eden kimse sadece bir günah işlemektedir. Ancak dinin emrini inkâra kalkışan veya onda şüphe icat etmeye çalışan kimse iki günah işlemiştir.
O hazretin zuhurunun vaktine ilişkin vakit tayin etme veya buna benzer kuruntulardan – kim tarafından dillendirilmiş olursa olsun – kaçınmalıdırlar. Zira bu konuda ciddi şekilde yasak getirilmiş, böyle bir iddiada bulunanların “yalancı” oldukları vurgulanmıştır. Tarihte de bu tür kuruntulara dair çeşitli deneyimler yaşanmış, bunların ne kadar içi boş ve yanlış oldukları gün yüzüne çıkmıştır.
Müminler şunu iyi bilmelidir ki o hazreti beklemek için bu nüktelere riayet etmek, imamın huzurunu derk etmek, onun buyruğu altına girmek ve ona yardım etmek isteyenlerin sadakatinin delilidir. Her kim bu konuda sadakatli davranırsa hatta Allah kendi mukadderatı gereği eğer ona imamın huzurunu idraki nasip etmese bile o hazreti idrak edenlerle, onun emrine uyanlarla ve ona yardım edenlerle haşredecek, onların mükafatlarından onu da nasiplendirecektir. İşte asıl büyük kurtuluş budur.
Allah’ım! Biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın, nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz. Öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve yoluna kılavuzluk edenlerden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret yüceliğini bize ihsan edesin.
Allah’ım! Veli kuluna, Hüccet b. Hasan’a köklü, tam ve tertemiz bir rahmetle, özel dostlarından birine edeceğin en faziletli rahmetle rahmet eyle! Allah’ım! Yeryüzünü ona itaatle boyun eğdireceğin ve orada kendisini uzun süre yararlandıracağın güne kadar hep onun dostu, kılavuzu, koruyucusu ve yardımcısı ol.
Onun şefkatini, rahmetini, duasını ve hayrını bize bağışla; böylece bizler bu vesileyle senin geniş rahmetine ve katından olan kurtuluşa kavuşalım. Doğrusu senin her şeye gücün yeter.


Ayetullah Sistani’nin Bürosu – Necef-i Eşref

العربية فارسی اردو English Azərbaycan Türkçe Français